Franz Kafka Sözleri Modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından birisi olan Franz Kafka’nın en güzel sözlerini bu sayfamızda bulacaksınız. Franz Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplar ve Milena’ya olan aşkı dillere destan olmuştur. Bu sayfamızdaki Franz Kafka’nın özlü sözlerini okuduğunuzda çok etkileneceksiniz. Ayrıca bu sayfamızdaki anlamlı Franz Kafka sözlerini facebook, twitter, instagram ve whatsapp yoluyla tüm sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. Öneri, eleştiri ve yorumlarınızı bekliyoruz.

Franz Kafka Sözleri

Beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız bayım.

Bu gece de sana mutlu uykular dilerken her şeyimi sana veriyorum bir solukta. Benim mutluluğum sende erimektedir.

En kötüsü de sahip olmadığın şeylere ait olmandır.

Her şey bir aldatmacadır: en az yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek.

Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey ciddi değildir asIında.

Sanatımız, gözümüzün gerçekle kamaşmasıdır. Geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değil.

Aylar sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak, seni görerek.

Kimi zaman şuna inanıyorum: birlikte yaşayamayacağız, boyun eğip rahatça uzanıvereceğiz yan yana, ölmek için. Ama ne olacaksa senin yanında olacak.

Kendimden başka hiçbir eksiğim yok.

İstasyonda bana bakan yüzünü düşündüm, unutamayacağım  bir doğa olayıydı bu…

Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.

Kapımın eşiğinden atılan mektuplarının üzerinden atIıyorum her gün. Açmıyorum, okumuyorum. Daha fazla özleyeyim diye.

Bir kafes, kuş aramaya çıkmış.

Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?

Umut olmasına var, sınırsız denecek kadar umut var ama bizim için değil.

Eğer bir hedefiniz varsa ama ona ulaşma yolunu göremiyorsanız, o yolun adı ‘tereddüt ‘tür.

Bir noktadan sonra vazgeçmek olanaksıdır. Erişilmesi gereken nokta da orasıdır.

Yorgunum, hiçbir şey bilmiyorum; tek istediğim, yüzümü kucağına koymak, başımın sozlersitesi.com üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak.

Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.

Olabildiğince yalnız kalmalıyım. Başardığım ne varsa ancak yalnızlığımın karşılığıdır.

Ama bütün dumanların altında ateş vardır.

Gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.

Seninle dünya arasındaki bir kavgada dünya üzerine bahse gir.

Belki bir şeylere sahipsin, ama kendi varlığın yok savına verdiği cevap, bir titreme ve yürek çarpıntısı oldu sadece.

Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.

Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak. Birincisi mükemmellik yani eylemsizliktir; ikincisi başlangıç yani eylemdir.

Kötüye bir kere kapılarını açmaya gör, kendisine inanılmasını beklemez artık.

Yasama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları sozlersitesi.com aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak.

Sonsuzluk olsam bile kendimin içinde çok darım.

Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de, hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek değil de insani çelmelemek içindir sanki.

Sen ödevsin. Ama görünürde öğrenci yok.

Bir topIuluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topIuluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.

Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır.

İyiler uygun adım yürür. İyilerin varlığından habersiz olan başkaları onların çevresinde dans eder, zamanın oyununu oynarlar.

Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.

Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyorum sadece.

Kötünün elindeki en ayartıcı silah, savaşa çağrıdır. sozlersitesi.com Kadınlarla yapılan savaşa benzer ki sonu yatakta biter.

Nedense artık sana hiçbir şey yazamıyorum; yalnızca bizi, kalabalık dünyanın ortasında bizi, yalnızca bizi ilgilendiren konular hariç. Yabancı olan her şey, yabancı kalıyor. Haksızlık bu! Haksızlık! Ama dilim dönmüyor ve yüzüm koynuna yaslanmış.

Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerleyebildiğine hayret eden birisi vardı; gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu.

Üzüntü, özlem, yaşama olan bu bağlılığımla nasıl çıldırmıyorum daha? Çok yalnızım, dilsizlerin yalnızlığına benziyor yalnızlığım, onun için hoş görün bu gevezeliğimi, dinleyecek birini bulunca boşalttım içimi, susamazdım daha.

Kıyamet Günü’nü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdandır; asIında o bir tür sıkıyönetim mahkemesidir.

İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından otur geri dönemiyorlar.

Bir elmanın birbirinden farkIı görünüşleri olabilir: masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü.

Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düşünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.

Sonbaharda bir yol gibi: temiz pak süpürüyorsun, sonra yol bir kez daha kurumuş yapraklarla örtülüyor.

Bilgeliğin başladığına ilk işaret, ölmek isteğidir. Bu yaşam dayanılmaz görünür, bir başkası ise erişilmez. İnsan ölmek istediği için utanmaz artık; nefret ettiği eski hücresinden alınıp ilk işi nefret etmeyi öğrenmek olacağı yeni hücresine konuImak için yalvarıp yakarır. Bunda belirIi bir inancın kalıntısı da etkilidir; taşınma sırasında efendi koridorda görünecek, tutukIuya şöyle bir bakacak ve diyecektir ki: “bu adamın yeniden hücreye kapatılmasına gerek yok. O bana geliyor artık.

Dalgaların bir su damlasını kaldırıp kıyıya atması, denizdeki ezeli dalgalanma olayını asla engellemez; hatta denizdeki dalgalanma, kıyıya atılan damlaya borçludur varlığını.

Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle. Dinleme bile, sadece bekle. Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana. Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine…

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir